24 Eylül 2024

Alman liderlerin siyasi kariyerini Türkiye mi kurtarıyor?

Angela Merkel 2016 yılında göç krizine çare bulmak için soluğu Türkiye’de almıştı. Seçim atmosferine giren Almanya’da göç sorununun gündemi rehin alması üzerine Alman siyasetçilerin gözlerini Türkiye’ye çevirmesi dikkat çekiyor

Suriye iç savaşının iyice alevlendiği 2015’te binlerce sığınmacının Türkiye üzerinden Ege’yi geçip Almanya’ya ulaşmaya çalıştığı Ağustos ayının son günü, dönemin Alman Başbakanı Angela Merkel, “Almanya güçlü bir ülke. Bunu yapabiliriz” sözleriyle tarihe geçti.

Ancak sığınmacılarla selfieler bile çektiren Merkel’in kamuoyu yoklamalarında onay düzeyi kısa sürede jet hızıyla düşmeye başladı.

Çare arayan Merkel soluğu Ekim 2015’te Türkiye’de aldı.

Haziran 2015 seçimlerinin tekrarlandığı Kasım seçimleri öncesi Merkel’in ziyareti Erdoğan’a destek gibi algılandığı için hem Almanya hem Türkiye’de çok tartışma yarattı.

Aslında Merkel Erdoğan’dan hiçbir zaman hoşlanmadı ama büyük bir pragmatist olarak onu idare etme yolunu seçti.

Ekim 2015-Mayıs 2016 arasındaki 7 aylık süre içinde, Türkiye’yi (2’si uluslararası zirveye katılım amaçlı) 5 kez ziyaret etti. İşte AB ile Mart 2016’da sağlanan meşhur göç anlaşması bu ziyaretler sırasında kotarıldı.

Almanya'nın eski Başbakanı Angela Merkel ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan

“Kim derdi ki Merkel’in siyasi kariyerini Erdoğan kurtaracak”

O dönem Berlin’de karşılaştığım üst düzey bir Alman yetkilinin, “Kim derdi ki Merkel’in siyasi kariyerini Erdoğan kurtaracak” demesini hiç unutmam.

Merkel’in 2015’teki “bunu yapabiliriz” açıklamasının göçmen karşıtı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin güçlenmesine kapı açtığı söylenir. Aradan geçen zamanda AfD öylesine güçlendi ki, ay başında iki eyalette yapılan seçimler ana akım partilerde tam bir panik yarattı. AfD birinde birinci, diğerinde ikinci geldi.

Almanya’da koalisyon hükümetindeki partiler düşüşteyken, Hristiyan Demokratların gelecek yıl sonbaharda yapılacak seçimleri kazanmasına kesin gözüyle bakılmaya başlandı. AfD’nin yükselişi nedeniyle göç konusu seçim gündemini rehin almış durumda.

New York’ta Erdoğan - Scholz görüşmesi

Bu yazının yayına girdiği saatlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın New York’ta Almanya Başbakanı Olaf Scholz’la görüşmesi bekleniyordu.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz

İlginçtir Erdoğan’ın geçen hafta da Alman muhalefet partisi lideri, gelecekte başbakan olmasına kesin gözüyle bakılan Friedrich Merz’le de Ankara’da bir görüşme yapması söz konusu idi. Ana muhalefet lideri CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile de görüşmesi beklenen Merz, ziyaretini son anda iptal etmek zorunda kaldı.

Bildiğim kadarıyla Merz, Erdoğan’ın daveti üzerine Türkiye gelecekti. Erdoğan’ın yabancı bir ülkenin muhalefet liderini davet etmesi ilginç bir gelişme.

Erdoğan’ın davet ettiği muhalefet lideri

Merz’in CDU’nun küçük ortağı CSU tarafından başbakanlık adaylığına dönük olarak sıkıştırıldığı için ziyaretini ertelemek zorunda kaldığı söyleniyor. Nitekim, Merz’in başbakanlığa resmen aday olduğu, tam da Ankara ziyaretinden bir gün önce açıklandı.

Friedrich Merz

Merz’in tam da seçim kampanyası döneminde, 22 Eylül’de yani geçen pazar üçüncü bir eyalette yapılacak seçimlerin hemen öncesinde Türkiye’ye gelmek istemesini nasıl açıklamalı? Zira Merz, yabancı başkentleri sık ziyaret eden bir lider değil. Ancak siyaseten fırsat kapısı gördüğü ziyaretleri yapmaktan kaçınmıyor. Alman Başbakanı Scholz’un şimdiye kadar gitmediği Kiev’i geçen bahar ziyaret etmişti.

Bir Alman kaynağıma göre, Türkiye de onun için “önemli bir destinasyondu.”

Merz de Merkel’in yolundan gidiyor

Sağdaki oyları AfD’ye kaptırmakta olan Merz’in Merkel’in yolundan gittiği anlaşılıyor. AB ile göç anlaşmasının devamı, genişletilmesi yada yeni bir anlaşma için nabız yoklaması mı yapacaktı acaba?

Yada görüşmelerinden somut bir şey çıkmasa da Almanya’da yaşayan Türk gazeteci Ceyhun Kara’nın dediği gibi, “Türkiye’yle görüştüm, bu sorunu ben çözerim” mesajı mı vermeye çalışacaktı.

Tabii bizim açımızdan önemli olan Merkel’e siyaseten nefes aldıran Türkiye’nin göç konusundaki tutumunun, Erdoğan’la görüşmek için sıraya giren Scholz ve Merz’in siyasi kariyerlerini ne kadar etkileyeceğinden ziyade, Türk- Alman ilişkilerine etkisi.

AB ile göç anlaşması “al parayı tut göçmeni” olarak lanse edildi ama öngörüldüğü gibi işleseydi üyelik sürecinin canlanması, gümrük birliğinin yenilenmesi, vize rejiminin kolaylaştırılması söz konusu olacaktı. Temmuz darbe teşebbüsü, anlaşmanın bu yönüne darbe vurdu.

Anlaşmanın göçmenleri tutma bölümü muhafaza edildi; ama AB’yle ilişkiler -ki bu Türkiye’nin demokratik raya geri dönmesini gerektiriyordu, feda edildi. Üstüne Almanya ile öyle büyük krizler yaşandı ki; Almanya Türkiye’nin Avrupa’nın ekonomik ve stratejik ortağı olmasının önüne de set çekti.

Kovid döneminde bir fırsat penceresi açıldı; Avrupa’nın uzakdoğuya bağımlılığını azaltıp tedarik zincirinde önemli bir konuma gelmek için hızlıca harekete geçebilirdi. O fırsat kaçtı.

Ukrayna savaşı da bir fırsat penceresi açabilirdi. Erdoğan’ın kaderini Putin’inkine bağlamasıyla o fırsat da kaçtı.

Demokrasi rayına girmeden hukukun üstünlüğü yeniden tesis edilmeden, fırsatları değerlendirmek mümkün olmuyor.

Şu anda Türkiye’nin stratejik önemi Almanya’nın gözünde göç meselesine indirgenmiş durumda.

Bu da siyasetin tüm dünyada gerçek meseleler üzerine eğilmek yerine, kısır tartışmalara kurban gittiğini gösteriyor.

Almanya’da AfD’nin yarattığı gürültü kirliliğinden sıyrılıp bakıldığında göç meselesinin ne ölçüde gerçek anlamda büyük bir sorun olduğu tartışmalı. Bu sene rekor sayıda Alman 60. Yaşını kutlamış. Süratle yaşlanan Alman toplumunun göçmene ihtiyacı var. Pazar günü seçim yapılan Brandenburg eyaletinde yaşayan Mısır’lı bir doktor, Alman radyosuna konuşurken, “eşim artan ırkçılık nedeniyle Frankfurt’a gitmemizi hatta başka ülkeye gitmemizi istiyor. Alman sistemi nasıl ayakta kalacak anlamıyorum, çalıştığım hastanedeki doktorların yüzde 40’nın Alman pasaportu yok” dedi.

Sonuçta Alman liderler Erdoğan’la görüşüp göç krizine çözüm ararmış gibi yapacaklar. Erdoğan da karşılığında bir şey almasa da “Alman liderler benimle görüşmek için sıraya girdi” böbürlenmesi yapacak.

Barçın Yinanç kimdir?

Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. 1990'da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu'nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu'nda çalıştı.

Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi.

2004 yılında İstanbul'a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News'da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010'dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti.

Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor. AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi.

Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye'de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası'na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor.

Aralık 2020'den itibaren T24'te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta Metin Kaan Kurtuluş'la birlikte "Dış Politika ile İçli Dışlı" adlı programı yapıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Genç bir muhabirin “vadedilmiş topraklar"la imtihanı

Sene 1994. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller İsrail, Filistin ve Mısır’ı kapsayan bir tura çıkacak. Tarihi bir gezi. O dönem yurt dışı ziyaretlerde haberciler arasında rekabet daha uçağa binmeden VIP salonunda başlar, uçakta devam eder, gezi sonlanmadan da bitmezdi

Dışişleri'nde aşka yer yok mu, yoksa kadının adı yok mu?

Dışişleri’nde uygulanan personel politikasını nasıl okumalı? Bakan ve ekibi diplomasiyi erkek işi olarak mı görüyor, yoksa diplomasiyi tamamen bir istihbarat işi olarak görüp, MİT çalışanlarına daha fazla alan mı açmak istiyor?

İsrail tehdidi…

İsrail Filistinlileri yok sayan siyasetini sürdürdüğü sürece, sadece bizim için değil tüm bölge ülkeleri için tehdit olacaktır. Bugün kolunu kanadını kırsa da hiçbir zaman Filistin direnişini kıramayacak. İsrail bu yoldan gittiği sürece halkı hiçbir zaman huzur bulamayacak, tüm bölge ülkeleri olarak biz de diken üzerinde yaşamaya mahkûm kalacağız. Bunu böyle söylemek başka, İsrail’in toprağımızda gözü var demek başka

"
"